Beklemeye değmez mi?
Nadasa bırakın kendinizi.
Bana bu sözü çok değer verdiğim bir dostum en kötü zamanlarımda söylemişti. “NADASA BIRAK KENDİNİ”.
İlk başta anlayamıyorsun ama sonradan kulaklarında çınladıkça dank ediyor.
Belki de bir şeyleri anlamak, olanları uzaktan bir seyirci gibi izlemek, hissetmediğini hissetmek ve en önemlisi büyümek için zamana bırakın kendinizi.
Acele hayatlar yaşamıyor muyuz zaten şu fani dünyada. “Hayat kısa kuşlar uçuyor” demiş usta şair Cemal Süreya. Sizin de bunu söylediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız hayat kısa ama hayat güzel şeyler yaşamak, anılar biriktirmek, sevmek ve sevilmek için uzun değil mi?
Neden acele sevgilere, koşturmaca ile oluşan anılara veya kırmızı ışıkta beklerken bile tahammül edemediğimiz günlerin içine hapsediyoruz ki kendimizi.
Ruhumuzu dinlendirmek için gemiye binip martılara simit atsak ya arada veya kulaklığı kulağımıza takıp son ses en sevdiğimiz şarkıyı dinleyerek ve sanki ruhumuz dans ediyormuşçasına yürüsek ya sokakta. Kaçımız bunları yapabiliyoruz ki ben yapamıyorum şahsen çünkü zihnim akşam eve gittiğimde yapacağım işlerle, atacağım maillerle, okumam gereken makalelerle, hocanın derste söylediği bir terimle meşgul. Keşke bunları bende yapabilsem.
Ama derler ya her insan ayrı bir deryadır diye. İşte tam da zamanı nadasa bırakmalı kendini konu her ne olursa olsun. İsterse aşk olsun, isterse meşk, isterse başarı, iş, güç her ne olursa olsun rahat bir nefes alıp yaslanın arkanıza.
Zeytin bahçeleri gibi düşünün bunu. Bir sene verir bir sene vermez zeytin. Ola ki her sene zeytin alsaydık aynı ağaçtan bir sene etli ve lezzetli bir zeytin yerken diğer sene buruşuk bir zeytin çıkabilirdi karşımıza. İşte hayatta böyle değil mi yorar yorar yorar. Artık ben bittim dediğinizde kulağınızda çınlasın bu söz “Nadasa bırakın kendinizi.”
Daha fresh, daha taze, daha canlı ve daha mutlu olmanız dileğiyle.
Yorumlar
Yorum Gönder