Kayıtlar

Ekim, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Beklemeye değmez mi?

Resim
Nadasa bırakın kendinizi. Bana bu sözü çok değer verdiğim bir dostum en kötü zamanlarımda söylemişti. “NADASA BIRAK KENDİNİ”. İlk başta anlayamıyorsun ama sonradan kulaklarında çınladıkça dank ediyor. Belki de bir şeyleri anlamak, olanları uzaktan bir seyirci gibi izlemek, hissetmediğini hissetmek ve en önemlisi büyümek için zamana bırakın kendinizi. Acele hayatlar yaşamıyor muyuz zaten şu fani dünyada. “Hayat kısa kuşlar uçuyor” demiş usta şair Cemal Süreya. Sizin de bunu söylediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız hayat kısa ama hayat güzel şeyler yaşamak, anılar biriktirmek, sevmek ve sevilmek için uzun değil mi? Neden acele sevgilere, koşturmaca ile oluşan anılara veya kırmızı ışıkta beklerken bile tahammül edemediğimiz günlerin içine hapsediyoruz ki kendimizi. Ruhumuzu dinlendirmek için gemiye binip martılara simit atsak ya arada veya kulaklığı kulağımıza takıp son ses en sevdiğimiz şarkıyı dinleyerek ve sanki ruhumuz dans ediyormuşçasına yürü

SAYGILAR

Resim
Mutlu yaşamın formül'ü  çok basit aslında, insanlar hayati tersten yaşamalı. Mesela önce nefretle başlayıp sonra sevmeli insanları. Önce derin hikayeler barındırıp ,sessizce duran yaşlı gibi başlamalı hayatına ve büyüdükçe çocuklaşmalı. Her gün ölmüş gibi uykuya dalıp her sabah yeni  bir yaşama adim atar gibi hissetmeli. Dostlar'la birlikte ağlayıp sonra onlarla birlikte gülmenin mutluluğunu bilir misiniz?  Bence denemelisiniz, çünkü herkesin kes(k)in bir yarası vardır. Güneş battığında gün bitmiş hissedersin,  Ayin aydınlığını da küçümsememelisin, Güneş batana kadar geceymiş gibi yaşamalı,  İşte o zaman anlarsınız, Mutluluk senin bakış açın ve senin seçimin, Sen nasıl istersen ,yeter ki her kapın mutluluğa çıksın. Merhaba Konuk Yazar: Renee Nobiela

HOUSE of RELATIONSHIPS

Resim
İnsanlık tarihinin en eski konulardan biridir; kadın erkek arasındaki ilişkiler. Adem ve  Havva’dan başlayarak süregelen bu karmaşayı çözebilen, anlayan var mıdır bilemeyiz. İnsan zaten başlı başına anlaşılması zor bir canlıyken bu durumu kadın ve erkek olarak ayrıştırdığımızda meseleler daha da çözülmez bir hal almaya başlıyor. Peki, bu sorunların sizce tek bir nedeni mi var? Belki evet belki de değil. Ama Oğuzhan Uzun bu kısa filminde problemin tek bir nedeni olduğunu bizlere göstermeye çalışıyor. Nedir peki bu problem? Kadın ve Erkek!  Aslında birçok nedeni var gibi gözükse de problemin en temelinde iki farklı dünya olmamızın ilişkilerimizde ortaya çıkardığı iniş ve çıkışları göz önüne seriyor. Bu iniş çıkışlarımız ile insan olmanın, aşkın, sevginin de gücünü göstermiş oluyor.  Kısa filmimizde ilk gözümüze çarpan şey, filmin adı oluyor, “İlişkilerin Evi”. Hepimizin bildiği gibi sıradan bir ev fakat bir ev olmasından da öte manevi bir anlam yükleniyor evimize. Filmde görd